12 Ocak 2012 Perşembe

alba: çayırlar,kilt,gayda vs.'den daha fazlası


aslında öyküde bize yabancı gelecek hiçbir şey yok. kendi ingiliz kumaşını hemen yanı başındaki topraklar üstünde dalgalandırmaya kararlı uzun bacaklı ya da kırmızı urbalılar tarafından gasp edilen topraklar. dili ve kültürü iğdiş edilen endüstri devriminden sonra da her manada ufak ufak betona karılan bir halk. pict krallığından geriye harabeler ve alba olan asıl adı bile inkar edilip scotland (iskoçya) eylenen sömürgeleştirilmiş bir toprak parçası olarak kalakaldı britanya’nın kuzeyinde. Uilleam Uallas’ın adını tece nüfus memurlarının ingiliz muadilleri william wallace yapıp beyazlaştırdığı kadarıyla tanıdık biz onu. Her ne kadar dubajını yapan şahsiyetin Kasımpaşa çıkışlı uzunbacaklıyla samimiyeti ve her an biat etmeye hazır duruşu dolayısıyla oradaki İskoç soylularından birini seslendirmeye daha uygun olduğuna yönelik itirazım baki olmakla birikte kurdyek versiyonunda “azadi” diye bağıran merxas duygularımıza tercüman olmaya yetiyordu. Aradaki 700 yılı hiatus ilan edip geçmek içime sinmese de özcesi işgal edilen toprakların veya sömürgeleştirilen halkların ortak kaderinde nüanslar hariç görülecek tek şey sömürgeleştirilenin acısı uğruna zenginleşen, kanı uğruna büyüyen sömürgeci olacaktır. Böyle cümleleri belirsiz bulan sonuç odaklı zihinler için basit bir örnek 1911 sayımında nüfusu 4.8 milyon olan Alba 1. paylaşım savaşına efendileri kralın tahtının ve yüksek ingiliz çıkarlarının korunması için yarım milyon asker göndermek zorunda bırakıldı. çaryek topraklarını bir daha asla göremedi, bir o kadarı da ağır yaralı olarak savaş dışı bırakıldı. necip türk basınının ilgisini ancak ve sadece sean connery’nin 007 no’lu üyesi olmasıyla mazhar olan SNP (iskoç ulusal partisi) 1998’de genişletilen özerklikten beri sürekli zorlayıcı politikayla on yıl içinde bağımsızlık talebini dillendirme noktasına taşıdı. Ekonomik krizin etkisiyle mevcut talepler kısa süreliğine rafa kaldırılsa da sonunda Alba ülkesi kraliçenin sevimli dolandırıcılarını self determinasyon için referanduma gidilmesi için sıkıştırmaya başladı. eşzamanlı benzer bir tartışmanın gündeme gelişiyle sömürgecinin öfkeli suçlayıcı alt balkon konuşmalarının başladığı bu coğrafyada çok da sert algılanmaması mümkün ama sömürgecinin oyunlarının en barışçıl koşullarda bile sevgili sömürgesini yitirmemeye dönük olması bağlamında vurgulanması gereken bir tartışma halihazırda sürüyor. konuya ilişkin özet ama yeterli bir haber için bkz: ANF


tece ağzıyla konuşmayı sürdürürsek “İskoç kökenli” ya da “kuzey kökenli” “bu unsurların” ya da “kardeşlerimizin” aslında yüzlerce yıllık işgal sürecinde giderek beyazlaşan asimilasyon oto asimilasyonla ne hale getirildiğini görmenin en parlak örneği ise buralarda izlemeye doyulamayan ama üstüne düşünmek yorucu olduğu için de cool film genel kabulüyle düşünmeyince pek bir sevilen trainspotting filminden aktarılabilir. elbette ki kitabını okuyan “şanslı azınlık” yazarı irvine welsh’in neden “temiz duru İngilizcemiz” varken belirsiz zor bir aksanla, bilinmeyen dilden sözcüklerle hitabı konusunda da çok düşünmeyeceklerdir. buradan geçtim dünyaya fransız, kendine yabancılaşmış bu arkadaşlara selamı gene filmdeki “öff çok sıkıcı bu sahne” diyerek unutulan kısmından vererek bitireyim: 


Tommy: doesn't it make you proud to be scottish?
Renton: It's shite being scottish! we're the lowest of the low. the scum of the fucking earth! the most wretched, miserable, servile, pathetic trash that was ever shat into civilization. some hate the english. I don't. they're just wankers. we, on the other hand, are colonized by wankers. can't even find a decent culture to be colonized by. we're ruled by effete assholes. it's a shite state of affairs to be in, tommy, and all the fresh air in the world won't make any fucking difference!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder