4 Ocak 2012 Çarşamba

roboski nasıl ortasu olmaz

   
  

kan çanağına dönmüş öfkeli gözlerle tv ekranında her önüme çıkan akpliye, chpliye, mhpliye, devşirmeye, kapıkuluna, spikere, yorumcuya, stratejiste velhasıl-ı kelam 35 insana dünyayı mezar eden terörist türkiye devletini temsil ettiğini düşündüğüm her görüntüye sotelendiğim yerden keskin nişancı edasıyla küfrü basıyorum ama niyetim kasımpaşa tedrisatından geçmiş katliamcımızla ağız yarıştırmak için alıştırma değil; tıpkı televizyona isabet eden terliklerin, çay kaşıklarının sebeb-i hikmetinin cihazın sağlamlığını test etmek olmadığı gibi: türk medyasında konuşan ve kim olduğunu bilemediğim; açıkçası tecenin içişleri olduğu için de bilip bilmemeyi de pek de umursamadığım bir zat “gözleri kin dolu” diye açıklıyor hallarımı, görüntüsünden yücegönüllü olduğu anlaşılabilen diğer bir zat ise başka bir anahtar sözcüğü söylüyor gerçekten o kutunun içinden gelen sesleri gerçekten bir sözcük olarak fark edebildiğim anlarda: “öfkeli”…

biliyorum ki senden farkım yok, 28 aralık gecesinden beri boğazımızdan geçen üç zoraki lokmanın kıymeti yok, biraz olsun gülmeye çalışan yüzün bile donuyor az sonra, bir ruh gibi yürüyorum kendi köyümden neredeyse 1000 km uzakta ve ama o sihirli ya da aptal ve belki de sihirli aptal tece kutusu sesler çıkarıyor: sirenlerin sesleri, kiklopun gelecek öğününün sen, ben ya da içimizden biri olduğu gerçeğini gizlemeye yetmiyor… timeline’da ırkçıların sözleri, yücegönüllü hanım/efendilerimizin yazılarının linklerine, aidiyet hissetmediğim sömürgecimizin askeri, politik liderlerinin son açıklamalarına şerh düşen küfürler birbirine karışıyor; hevalen ya da yoldaşlar birbirleriyle çok radikal, az aydınlık bir haber paylaşıyor, zamanın ruhu işte ve binler, onbinler özgürleşmek idealini unutup zamanın tarafındaki yel değirmenleriyle savaşıyor don quijote misali. halkımızın varlığını yıllarca yokasayan şimdi mecburen kabullenmiş özünde “cehalet hürriyettir”de gördüğünüz “türkiye türklerindir” mottosunu manşetlerinde, kanlı canlı üçüncü sayfalarından hamasi spor sayfasına kadar tüm haberlerinde, köşe yazılarında, okuyucu yorumlarında, videolarında, kurgularında, telsiz konuşmalarında, operasyon görüntülerinde taşıyan gazeteler, televizyon kanalları, internet sayfalarının tam da türk için, türke göre, türk tarafından hazırlanmış içeriğine bakıyoruz gözlerimiz faltaşı. bizler bir yandan mazlum olduğumuzu haykırıp diğer yandan sömürgecimizin kitle iletişim araçlarıyla beynimizi iğfalini kabul ettikçe daha güçlü vuruyor kırbacını zalim; onun kanalları arasında aslında hep bir başka aynı kanalı seçmekle sonuçlanan zap operasyonlarını eyledikçe sen ya da ben. kurbanı olduğumuz zalimi bizi bu hale getirdiği için o kadar öfkeliyiz, o kadar öfkeliyiz ki bizi bağladığı ipliği çözmek zor geliyor: azadiya welat diye bir gazetemizin varlığından zaten bihaber ama sırf özgür gündem almak için biraz fazla yürümek istemeyen devrimci bacaklarımız, roj tv’de unutturulan dilimizdeki konuşmaları dinlemek zor geldiğinden sömürgecimizin dilinin dışındaki programlar başlayınca gene tece kanallarını açıp seyreyleyen özgür yurttaş gözlerimiz, internette haber okumaya ilk radikalden başlayan kürdistani bilincimizle birleşiyor: oluşan voltron değil de daha çok imha ve inkar cumhuriyetinin karşısında görmekten pek de çekinmeyeceği bir sefil… ben, sen ve o.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder