24 Ocak 2012 Salı

tv yıldızı rayber qopo 2.0'ın esbab-ı mucibesi


tecenin atası; kurucusu olduğu "genç cumhuriyet"in haritasında görülen o kırmızı lekeyi topraklarına katmayı, gücünün simgesi bayrağını da nehirlerin arasındaki dağlar ve vadilerden ibaret adada dalgalandırmaya karar verdiğinde; roma imparatorluğunun kendisinden sonraki egemenlere büyük katkılarından biri olan malum yöntemin iş yapacağını zaten biliyordu: “divide et impera”. yanına topladıklarından çok toplayamadıkları onu daha çok ilgilendiriyordu. kendi meclisine çağırdığı günden beri uzaklardaki topraklarından dışarı çıkmayan adamı biat ettirmek en az “şanlı hilal”in dalgalanması kadar önemliydi. rivayet o ki; çok haber salmasına rağmen yaşlı pir ne bu çağrılara kulak astı, ne de “ocağına, bahtına düşen” sığınmacıları teslim etmeyi kabul etti. kendi tarihimizin en bilinen hikayelerinden biri olsa da bu hikayede avantür filmler castingi açısından düşünüldüğünde Danyal Topatan’la, Süheyl Eğriboz karakterleri arasında sıralanabilecek bir kötü adam figürü; kendi hikayesiyle ayrıca göz kamaştırır: rayber qopo. 


torununun anlatımıyla bencilliği, zaafları, dünya malına düşkünlüğü nedeniyle yanlışlara düşüp kullanılan; Sey Riza’nın kendisine yönelik davetleri geri çevirmesine “bu ihtiyar bırakmıyor ki biz de bir şeylere sahip olalım. kalın kafalılık yapıyor”  diyebilen bir kişi/lik. savaş asla yalnızca iki kesin taraf arasında değildir, tarafların kendi içinde de sürmektedir. tam da bu yüzden özgürlük için kendini feda edip dağlara çıkan, tıpkı Mizûr gibi, Dizgûn gibi dağlara karışan kahramanlar kadar hainler de çıkmaktadır Dersim’den. iyi bilinen çağdaş örnekleri sömürgecinin meclisinde, soykırımcısı cumhuriyete  destek görevini başarıyla yürüten diyap axa’ların rolünü sürdüren kamer g., hüseyin a., kamal k. (ve her ne kadar mecliste olmasa da dinsel gücüyle tıpkı babasının dün yaptıklarını bugün tekrar eden izzettin d.) gibi sacayaklarının ya da şahsiyetlerin maceralarına; tece medyasını takip eden midesi güçlü arkadaşlar tanıklık ediyorlar zaten. 


ama en az adı geçenler kadar yetenekli, üstelik de onlardan daha deneyimli bir misafir oyuncu “sakarya, fırat, şefkat, tepe ve efendimizden diğer bazı nasihatler” adlı diziye dahil olduğundan beri giderek daha fazla rol çalıyor; öyle ki yıllara meydan okuyan bitmek tükenmek bilmeyen hırsıyla yıldız oyuncu olmak zaafına yenilen bir düşkün portresi çiziyor. nüfusta geçen ismi gerçekten lazım değil çünkü bir zamanlar “eskeren tırki” karşısında yenilmişliğimizin kara bir lekesi adeta: mustafa kamal b.; kendileri uzun zamandır bu lekeyi yalnızca ikinci adın kullanıldığı bir makyajla kapatmaya çalışsa da bilincinin bir çok dışavurumlarında muzaffer sömürgecinin zafer takı gibi beliriyor sahne ışıklarının altında ve tece medyasının mikrofonlarından süzülüp işgalciden korumaya çalıştığımız son sığınağımız evlerimizdeki bandrollü aptal kutularından yayılan ses dalgalarında. tece asimilasyonunun gerçek bir harikası: 37'nin o kara günlerinde doğan ve sonra devşirme okulu köy enstitüsünde zehirlenen bir bilinç; sınıf çıkarları söz konusu olduğu her seferinde "ülke"sini, politik ideallerini ve yoldaşlarını hafızasından silerek göç yollarına gönüllü koyulan bir kaçkın avukat; tüm şehir küskün müdür ya da hangi metropoldür bu küskün olan bilinmez ama halkının artık umursamadığı bir şair. açıkçası karanlık birer dehliz ve bir sürü çıkmaz sokaktan ya da toslanan duvarlardan ibaret çağdaş rayber qopo’nun/ların geçmişlerinde biyografik anlatımlara gerek yok; çünkü günümüzde hatta bizzat bugün söylediklerine bakıldığında bile geçmişleri üzerinde akıl yürütmek de mümkün. aslında her birinin hikayesi sömürgeci tarafından kıstırıldığı ekonomik ya da toplumsal çıkarlardan ibaret dört duvardan sıyrılıp da güneşi korkusuzca görmek için gereken hamleyi yapamamak; bir delik açmak için bile olsun gereken cüreti gösterememek gibi bir köke sahip; uzun hayatın bir çok karar anında bu asli soru karşısında hep bocalamış ve savrulmuş bir kişi; zincirlerinden başka kaybedecek şeylere de sahip ve/veya olduğunu düşünen bir kişi. neyse ki toprakları sömürgeleştirilmiş halkların deneyimleri temel benzerliklere sahip de söz konusu çağdaş rayber qopo’ların işlevleri üstüne uzunca yazmaya gerek kalmıyor. aşağıda Yeryüzünün Lanetlileri’nden 2 kısa parça bulunmaktadır. metin üstünde çalışmalar: 1. yazar, Frantz Fanon bu metinlerde hangi ülkeden bahsetmekte, kim ya da kimleri tarif etmektedir?  
 

hiçbir hikayeyi yarım bırakmamalı: 37 temmuzunda rayber qopo, zeynel top'la birlikte Tujik eteklerinde konuşlanan Alişer ve Zarife’yi öldürüp söz verdiği üzere kestiği başlarını; adı okullara, sokaklara, caddelere verilmiş 100 türk büyüğünden biri olan abdullah alpdoğan’ın Xarpet’teki karargahına götürse de bizzat alpdoğan tarafından “kendi soyuna ihanet edenin başkasına faydası olmaz” denilerek öldürüldüğü rivayet edilmektedir. her mendilin ömrü kullanımıyla doğrudan ilişkilidir, işi biten hiçbir kullanılmış mendilin ne cepte saklandığı, ne de bir vitrinde süs olarak korunduğu görülmemiştir. elbette ki sömürgeci için alçalmakta beis görmeyen şahsiyet/ler de durumunun farkındadır. durduğu noktadan itibaren hiçbir işlevi kalmayacağını belki de en iyi o/nlar bildiğinden Kürt Özgürlük Hareketine; Kürt halkının kahraman evlatlarına; Kürt halkının özgürlüğünü kendi özgürlüğünün adımı kabul eden Türk halkının en yiğit oğul ve kızlarına hakaret etmek yarışlarını her seferinde kendi rekorunu egale etmek ya da aşmak isteyen bir sırıkla atlamacı misali ama tersine daha çok çamura batmaya devam eden tarzda sürdürecektir. Wan depreminden sonra ya da Çele'den, Kanireş'ten tıpkı 75 yıl önceki gibi kimyasal silahlarla katledilen ama bu sefer paramparça edilmiş özgürlük savaşçılarının cenazeleri morglarda rehin tutulurken veya mehdi eker tarafından üzerinde durulmadığına göre akp usulü toplu mezarlara gömülürken kimsesizler mezarlığında ya da katliamın iki gün ardından adını bile hala öğrenemediği Roboski'de katledilenlerin hakkını savunmak bir yana kim tarafından öldürüldüğünü bile umursamadan sadece özgürlük hareketine hakaret etmek bunun göstergesidir.


özgürleşmek ya da bir köle gibi yaşamak arasında karar vermesi gerektiğinde, b seçeneğini tercih edenlerin yüzünde; efendileri sömürgeciye atılan tokadın izi görülebilmekte; sızısı titreyen seslerinde hissedilebilmektedir aslında. tam da bu şahsiyet/lerin bitmek tükenmek bilmeyen hakaretlerinin nedenidir ''teslimiyet ihanete; direniş zafere götürür” diyen haykırışı Mazlum’ların.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder