26 Ocak 2012 Perşembe

toplum bakar toplu mezar


tece sınırlarında yaşıyorsanız; üç kere candyman diye seslenmenize gerek olmaksızın, yüce devletin halının altına süpürüp de saklamaya çalıştığı şeyin çerçöp değil de insan iskeletleri olduğunu anlamalısınız. bu durumda tarihin çöplüğüne atılmak istenen milyonlarca insan bedeninin kokusunun bir şekilde fark edilmeyeceğini düşünen sorumluların da; gözlerinin önünde cereyan eden tüm bu soykırımlar ve etnik temizlikler ve katliamlar boyunca onları koşulsuz ve sınırsız destekleyen necip milletin alnı ak, ruhu temiz mensuplarının da ufak bir küçücük hata yaptığı fark edilebilir: bu kadar ölüyü saklayamazsınız, birer dosya ya da bir kara defter içinde kapatıp rafa kaldıramazsınız. gerçi her işe getürkt bir çözüm bulan tece bu işe de alla turca bir çözüm yolu geliştirdi ki; içerdiği kurbanların kafataslarından piramit kurmak gibi faşist fanteziler sayesinde ortada bireysel suçların değil ama toplumsal bir ruh hastalığının varlığını belgelemek mümkün oldu. adolf h.’nin “şimdi Ermenileri kim anımsıyor?” işaretiyle şaha kalkan 3. reich Meds Yeghern'den öğrendiği hemen her ögeyi Shoah’a aktarırken öldürmek ve cenazeleri yok etmek için auschwitz-birkenau, treblinka vd. ibaret teknik bir çözüm geliştirmişti. oysa necip millet bir kez daha ve bu kez Kürt kanı içmek için ortaya çıkardığında vampir dişlerini “atamızdan yadigar/ bizde toplu mezar var” çalmaya başladı teypten.



şarkıyı biraz ileri bugüne sarınca ihd tarafından sunulan ve adeta bir seçim istatistiği gibi duran aşağıdaki sayılarla karşılaşılacak:

açılmış toplu mezar sayısı: 29
iddia edilen toplu mezar sayısı: 224
toplam mezar sayısı: 253
gömülen insan sayısı: 3248 


geçtiğimiz yıl ocak ayında motki’de, ilçe jandarma komutanlığının çevresinde; 9’u sivil, 18 kişinin cenazesi toplu mezarlardan çıktığında, necip millet elbette ki uykudaydı ya da rahatsız edilmek istemiyordu; haliyle 11 ay sonra hala cenazelerin kimlere ait olduğu bile belli değil. söz konusu toplu mezarın sorumlularından, emrindeki askerlere ölülerin kafasını kesmeye teşvik ettiği için “kelleci general” olarak da bilinen korkmaz t.’nin zaman gazetesinde yazıları çıktığına göre suçlanması mümkün olamazdı. hem zaten mezheb-i fetvacı hocaefendilerinin yakın zamanda Kürt halkına ve özgürlük hareketine beddualarından ibaret askeri politik perspektifinin sunulmasından çok önce üstün hizmet madalyasıyla ödüllendirildiğine göre aklanmış, paklanmış olduğuna şüphe yok.

çemişgezek’te jandarma karakolunun hemen dışında 24 gerillanın gömülü bulunduğu toplu mezardaki çalışmalar; motki’deki gibi greyder ve diğer iş araçları eşliğinde “aşırı hassas” ve “aşırı bilimsel” şekilde değil de; antropologlar gözetiminde sürdürülünce pek çok cenazenin kafataslarının bulunmadığı, uzuvlarının eksik ya da kemiklerinin kırık olduğu saptandı. kulakların kesildiği, gözlerin oyulduğu ölü bedenler üstünde tahribatın sürdürüldüğü zamanlar hiç olmamıştı, haliyle duyan da olmadı.

 
bilinen en büyük toplu mezarlardan biri olan; diğer yandan da Agit’in de gömülü olması dolayısıyla bir özgürlük ziyareti haline dönüşmüş olan Newala Qeseba’ya toplu mezarların açılması için yapılan yürüyüş doğal olarak sadece istenmeyen görüntüler kategorisinde haber olacaktı ve bu sesi bir kez daha kimse duymayacaktı. aralarında sağ yakalanıp, işkence edildikten sonra infaz edilen Andrea Wolf Ronahi’nin de bulunduğu 41 özgürlük savaşçısının gömülü olduğu Şax’taki toplu mezara giden uluslararası dayanışma grubu engellenince, 28 özgürlük savaşçısının gömülü olduğu bir başka toplu mezara yönelecekti. yazmasam da tahmin edebilirdin aslında; kimse bilmedi, görmedi ve duymadı.


Şirnex/Bêspin’deki askeri taburda zorunlu askerliğe tabii tutulmuş bir askerin itirafları sonucunda başlayan kazılarda 6 köylünün işkence edilip öldürüldükten sonra gömüldüğü toplu mezar açıldı. öldürülen kişilerden biri imamdı ve öldürülmeden önce boynuna haç takılmıştı. dönemin tugay komutanı mete s.’nin bu katliamdan bizzat haberdar olduğu emekliye ayrılmasının ardından kendisiyle yapılan röportaj sayesinde anlaşılabiliyordu. gene de kimsenin önemseyeceği bir durum yoktu; sanki yanlışlıkla gömülen cenazeler başka bir yere transfer ediliyordu. haliyle soruşturmaya yer yoktu, sorgulamaya ihtiyaç yoktu. bosna'daki toplu mezarları ağızları açık, yürekleri buruk izleyenler sadece susuyordu.


aslında tüm Kuzey Kürdistan’dan toplu mezarlar ve insan kemikleri fışkırıyordu; ama birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan zamanlarda ve yerde de fışkırınca kemikler pek de iyi olmadı.  hele de Amed’in Suriçi’nde İçkale’ye açılan Saray Kapısı mevkiinde sürdürülen restorasyon çalışmaları sırasında; ‘93 savaş konseptinin önceden bir pilot bölge edasıyla uygulamaya konulduğu ve kurumsallaştığı jitem komutanlığının dibinde çıkınca. olayın duyulmasının ardından toplu mezara akın ve kameralardan ulusa sesleniş başladı. topa ilk giren ertuğrul g. tecenin insanlığa karşı işlediği suçlarının aklanması olmadı kanıtların kaybedilmesi için çalışan adli tıp kurumunu göreve çağırdı: “…eğer gerçekten bir katliam merkezi olarak kullanılmışsa elbette biz o acı hatıranın küllenmesini istemeyiz…” diye buyurdu, olasılıkla da kimse kendisine diğer açılan toplu mezarların soğumaya bırakılan akıbetini ya da örneğin Motki’de açığa çıkarılan insan kemiklerinin nasıl olup da şanlı adli tıp kurumunda kaybedildiğini sormadı.  


Ardından her biri alanında uzman bilim insanları olduğunu ne yazık ki bir tek senin ve benim öğrenemediğimiz şahıslardan açıklamalar başladı. amed’de şahsi hava taşımacılığının mucidi olarak ve şahsına tahsis edilmiş polis helikopterleriyle sükse yapan mehdi e. ilahiyat profesörü karakterinde kendini buluyordu : "bunlar hangi döneme aittir, yakın bir tarihte mi yoksa eski bir tarihte mi olduğu analizler sonucunda ortaya çıkacaktır. ama, görünen durum, dar bir alanda üst üste yığılma şeklinde kemikler bulunuyor. bir dini gömülme tarzı pek görünmüyor benim izlenimim o. dolayısıyla lâlettayin atılmış gibi çünkü. aldığımız bilgi en azından o yönde. çünkü, kemiklerin bulunurkenki pozisyonları, duruşları bunu gösteriyor…inceleme bittikten sonra hangi döneme ait olduğu, hangi tarihe yaklaşık tekabül ettiğine dair bilgi netleşir oda kamuoyu ile paylaşılır." tabii münafık ilahiyatçı Kanireş’te kimyasal silahlarla öldürülen 8 özgürlük savaşçısının cenazelerinin önce istanbul’daki adli tıp kurumuna kaçırılıp; daha sonra da karda, kıyamette o binanın önünde nöbet tutan ailelere haber vermeksizin geçtiğimiz hafta içinde istanbul’da kimsesizler mezarlığına ne hakla gömüldüğünü umursamayacaktır. çünkü "eğer dini vecibelere uygun gömüldülerse" toplu mezarı kutsayan bir hükümetin parçasıdır.


daha bir gün önce meclis kürsüsünde Roboski katliamını defalarca dobrowski olayı olarak niteleyerek nihat d., izzet y. gibi şahsiyetlerle benzer ilgi alanlarına sahip olduğunu kanıtlayan galip e. ise adeta arkeoloji ile tarih kürsüsü arasında bir yerleri terk edip de gelmiş profesör edasıyla önce terminus post quem veriyor sonra da tarihlemeyi yapmakla kalmayıp olay aydınlatıyor ve necip milletin yüreklerine su serpme görevini başarıyla yerine getiriyordu: "cezaevinin yapılış tarihi 1880. bulunan kemikler o tarihten sonraya ait. bulunan kemikler mezarlık düzeni içinde tespit edilmiş değil. üst üste atılmış cesetler. Ama dışarıdan baktığınız zaman kemikler çok eski döneme ait gibi görünüyor. cesetlerin üzerinde elbise yok. eğer 90'lı yıllara ait olsa, genelde elbiseleriyle gömüyorlardı …1910-1925 arası benim şahsi tahminim.” 


Kürt halkının yalnızca yüzsüz ve arsız bir hırsız olarak tanıdığı oya e. jeomorfoloji alanında çığır açan “ben de oraya gittim. kemikler üst üste yığılmış; toprak kayması olabilir. alternatifler düşünülmeli…” açıklamasıyla sadece bu alanda çalışan araştırmacılara kariyerlerinin çalınabileceği korkusunu yaşatıyordu. yukarıdaki açıklamaların birbirleriyle çelişkilerini irdelemek açıkçası anlamsız. toplu mezardaki insan iskeletlerinin sayısında artışa paralel olarak daha “bilimsel yorumlar” paylaşılacağından da şüphemiz olmamalı. mevcut süreç; “aydınlatacağız” yollu açıklamalar yap, Kürt Özgürlük Hareketine küfret, giderek sessizleş ve unut/tur" şeklinde formüle edilebilecek; gölge boksuyla-sessizlik suikastının bir karışımı olarak akp usulü toplum mühendisliğinin en gözde uygulamalarından biri. şu anda bir örneğini Roboski katliamının usulca sessizliğe gömülmesi pr çalışması aracılığıyla canlı yayında izliyoruz bile. ya da çok geriye gitmeden basit bir soru: Peyanis, Batman, Şemzinan, Kortek katliamlarını kim anımsıyor şimdi? 

 
tam da bu noktada "em avêtin bin bîran, ji bîr nekin!" çığlığı ya da "ölülerimizin kemikleriyle yüzleşeceksiniz" iddiasıyla ölülerimize sahip çıkmak; bir yandan kendi varlığımıza, geleceğimize de sahip çıkmak aslında. ölülerimize bile saygısı olmayan sömürgecinin, dirimizi hiç umursamayacağı açıktır. ölülerimizin çığlığına kulakları kapalı olanların, oğulları ve kızlarının en azından bir mezar taşları olsun diye karda kıyamette sokağa dökülen anaları görüp de umursamadan geçenlerin; en tatlı sözlerimizi bile duymazdan geleceği de. herkesin herşeyi gördüğü, Kuzey Kürdistan'daki katliamları bildiği, sesli ya da sessizce onayladığı koşullarda körleşmeden bahsetmek sadece sömürgecilerimizden önce ve onların yerine bahaneler uyduran kendi körlüğümüz olacaktır. hani gerçek özgürleştirir denir ya; özgürlük de, eşitllik de, adalet de dahil gelecek unutmamaktan ve ama daha çok unutturmamaktan geçiyor.

1 yorum: